Haber

Erdoğan: Barışa giden yol Filistin devletinin kurulmasından geçer

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşik Arap Emirlikleri’nde düzenlenen Dünya Hükümetleri Zirvesi’nde konuştu. Erdoğan konuşmasında, “Bölgemizde barışın, huzurun ve ekonomik kalkınmanın yolu Filistin devletinin kurulmasından geçer.” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında şu ifadelere yer verdi:

“Geleceğin hükümetlerini şekillendirmek temasıyla gerçekleştirilen tepenin, siz değerli misafirlerimizin katkılarıyla küresel barış ve adaletin tesisine olumlu etki yapacağına inanıyorum. Tepe, biz Türkiye olarak Cumhuriyetimizin 100. yılında hayata geçirdiğimiz ‘Türkiye Yüzyılı’ vizyonumuzla geleceğin Türkiye’sini inşa ediyoruz, doğrudur. Yüksek fiyatlarla yola çıktık.

Özellikle son 21 yıllık iktidarımızda Türkiye’yi her alanda 3, 5, 10 kat büyüterek ileriye taşıdık. 20 yıl önceki Türkiye’yi hatırlayanlar ve bugünün Türkiye’sini görenler, ülkemizin kısa sürede ne kadar büyük bir başarı öyküsü yazdığını, ne kadar sessiz bir devrim yaptığını kabul ediyor ve takdir ediyor. Bugün büyüyen ekonomisiyle, güçlü altyapısıyla, uluslararası alanda artan etkinliğiyle, diplomasideki başarılarıyla, savunma alanındaki atılımlarıyla adından söz ettiren bir Türkiye gerçeği var. Böyle bir Türkiye’yi inşa etmenin gururu ve heyecanı içindeyiz.

Etrafımızda devam eden sıcak çatışmalara, terör ve istikrarsızlık nedeniyle maruz kaldığımız göç baskısına, ülkemizi hedef alan çeşitli terör eylemlerine rağmen istikrar, inanç ve kalkınma yolundan hiç sapmadan bu güne geldik.

6 ŞUBAT DEPREMLERİ

Bildiğiniz gibi geçtiğimiz yıl 6 Şubat’ta tarihimizin en büyük doğal afetlerinden birini yaşadık. Nüfusun yoğun olduğu 11 ilimizi ve 14 milyon insanımızı doğrudan sarsan depremlerde 53 binden fazla canımızı kaybettik. Depremin üzerinden bir yıldan az bir süre geçtikten sonra enkazı kaldırdık. Vatandaşlarımızın acil barınma ihtiyacını karşıladık. 31 binin üzerinde tamamlanmış konutu depremzedelere teslim ettik. Her ay 15-20 bin, yıl sonuna kadar ise 200 bin konutun teslimini hedefliyoruz. Tam bir yıl önce yüzyılın felaketini yaşayan bir millet olarak, dost ve kardeş ülkelerin desteğiyle Allah’a şükür hızla yaralarımızı sarıyoruz. Buradan başta Emirlikler olmak üzere tüm dostlarımıza milletimizle dayanışmalarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum.

Tüm bu adımları atarken dünyanın farklı köşelerindeki milyonlarca ihtiyaç sahibi insana yardım elimizi uzatmayı unutmuyoruz. Yıllardır yaklaşık 3,5 milyonu Suriyeli olmak üzere 4 milyondan fazla mülteciye ev sahipliği yapıyoruz.

“Dikensiz bir gül bahçesine hiç girmedik”

Kelimenin tam anlamıyla bir ateş çemberiyle çevrili olan ülkemizin bu noktaya gelmesi elbette kolay olmadı. Türkiye’nin son çeyrek asrına damgasını vurmuş bir hükümet olarak hiçbir zaman dikensiz bir gül bahçesinde yürümedik. Elde ettiğimiz her başarının, kazandığımız her zaferin, uyguladığımız her reformun arkasında büyük bir emek, sabır, çaba, tecrübe ve bilgelik vardır. Türkiye’yi takip edenler bu şiddet sürecinin dönüm noktalarını çok iyi biliyor. Önümüze çıkan engeller ne kadar büyük olursa olsun yılmadan, yorulmadan Türkiye’yi hedeflerine ulaştırmak için çalışmalarımızı sürdürdük. Bugün sarsılmaz bir inanç ve kararlılıkla yürüyüşümüze devam ediyoruz.

“21 YILDAN FAZLA MİLLETİMİZE HİZMET EDİYORUZ”

Burada sizlerle çok samimi bir duygumu paylaşmak istiyorum. Şahsen ben 40 yılı aşkın süredir siyasetin içinde olan ve siyaset yoluyla milletine hizmet etmeye çalışan bir kardeşinizim. Sivil toplum alanındaki çalışmalarımıza gençlik yıllarımızda başladık ve daha sonra siyasetin birçok farklı kademesinde çalışmalarımızı sürdürdük. 1994 yılında 40 yaşında bir siyasetçiyken Türkiye’nin en büyük şehri olan İstanbul’un Büyükşehir Belediye Başkanı seçildim. Yaklaşık 4,5 yıl boyunca yürüttüğümüz bu görev sırasında bugün hala takdirle konuşulan çok önemli hizmetlere, çalışmalara ve yatırımlara imza attık. Okuduğumuz bir şiir yüzünden hapse atılmamız nedeniyle siyasi hayatımız bir süreliğine sekteye uğradı. Ama buna rağmen İstanbul’daki başarımız yeni kapıların açılmasına ve çok daha büyük bir başarı öyküsünün yazılmasına yol açtı. Bugün Genel Başkanı olduğumuz AK Partimizi 2001 yılında artık hiçbir şeyin eskisi olmayacağı düşüncesiyle kurduk. Partimizin kuruluşundan sadece 15 ay sonra girdiğimiz ilk seçimlerde zirveye çıkarak Türkiye’yi yönetme sorumluluğunu üstlendik. Biz cezaevine girdiğimizde bazı gazeteler ‘Muhtar bile olamaz’ diye manşetler atıyordu. Ama milletimizin desteğiyle 21 yılı aşkın süredir önce Başbakan, sonra Cumhurbaşkanı olarak milletimize hizmet ediyoruz.

“17 SEÇİM ZAFERİ YAŞADIK”

Bu dönemde ülkemize yeni bir dönem kazandıran çalışma, hizmet ve reformların yanı sıra 17 seçim zaferini de sığdırdık. Son olarak mayıs ayında yapılan yoğun çekişmeli seçimlerde katılım oranının yüzde 90’a ulaşmasıyla tarihi bir başarıya daha imza attık. Şimdi 31 Mart Yerel Yönetim Seçimlerine hazırlanıyoruz. 48 gün sonra. Allah’ın izniyle bu seçimlerde 18’inci zaferimizi elde edeceğiz. Çünkü geçmişte olduğu gibi ‘insan ancak emeğinin karşılığını alır’ inancıyla çalışmalarımızı çok yavaş ve titizlikle sürdürüyoruz.

“HALK YAŞASIN DEVLET YAŞAsın”

Burada bir noktayı özellikle vurgulamam gerekiyor. Tüm bu süreçler boyunca devletin yaşayabilmesi için insanı yaşatma ilkesiyle devlet işlerinde daima kendimize yön verdik. İnsanları yaşatarak, insanlara dokunarak, insanları yücelterek, insanların gönüllerini kazanarak devleti yaşattık, büyüttük, güçlendirdik. Biz halkımıza sahip çıktığımız gibi, halkımız da devletine ve bize sahip çıktı. Halkımızın gücü ve desteği olmasaydı bunların hiçbirini başaramazdık. Bugün de aynı yolda devam ediyoruz. Siyasette varoluş amacımız, arkamızda hayırlarla, minnetle, bereketle anılacak güzel bir miras bırakmaktır. İnşallah Türkiye Yüzyılı vizyonumuzu gerçekleştirene kadar durmadan, dinlenmeden, zorluklara rağmen pes etmeden koşacağız.

KARADENİZ GİRİŞİMİ

Bölgemizde ve ötesinde adil ve barışçıl bir barışın hakim olması bu vizyonun temel yapı taşlarından biridir. Nasıl ki dünya beşten büyükse, daha adil bir dünya da mümkün. Başta gelecek nesiller olmak üzere tüm insanlığın buna ihtiyacı var. Ancak dünyamız değişimin, gerilimin, krizlerin ve yer yer çatışmaların birbirini tetiklediği bir alacakaranlık kuşağından geçiyor. Artık çözülmeden yeni bir krizin patlak verdiği sancılı bir durumla karşı karşıyayız. Hatırlayacağınız gibi bunun sağlık boyutuna da Kovid-19 salgını sürecinde şahit olmuştuk. Tam tünelin sonunda ışığı gördüğümüzü sandığımız sırada Rusya-Ukrayna savaşıyla sarsıldık. Bu savaş, esasen önemli belirsizliklerle boğuşan küresel ekonomi ve siyaseti çok daha büyük bir girdaba sürükledi. Elektrik fiyatlarından gıda krizine, silahlanma yarışından sistematik olmayan göç baskısına kadar ek sorunlarla karşılaştık. Türkiye bu zorlukları en etkin yöneten ülkelerden biri. Biz ilk günden beri hep barıştan, adaletten, diplomasiden, zorlukların dayanışmayla aşılmasından yana olduk. Rusya-Ukrayna savaşında ateşkesin sağlanması ve ardından kalıcı barışın yolunun açılması sorumluluğunu üstlendik.

İstanbul süreci tarafların bir araya gelip üs noktalarında buluşabileceğini gösterdi. Karadeniz Girişimi gıda krizinin daha da derinleşmesini engelledi. Yangını körüklemekten ziyade söndürmeye yönelik birçok siyasi, diplomatik ve ekonomik hamle yaptık. Dökülen kana, yıkıma, acıya rağmen adil bir barışın mümkün olduğuna olan inancımızı sürdürüyoruz. İnşallah bu amaçla çalışmalarımızı yoğunlaştırarak yolumuza devam edeceğiz.

‘BARIŞA GİDEN YOL FİLİSTİN DEVLETİNİN KURULMASINDAN GEÇER’

Sorunların halı altına süpürülerek çözülemeyeceğini yaşadığımız her olayda bir kez daha görüyoruz. Bunun en son ve en acı örneği Gazze’deki krizdir. Geçen yıl 7 Ekim’de yaşanan olaydan bağımsız olarak bugünkü krizin kaynağı, Filistin topraklarının işgalinin Birleşmiş Milletler kararlarına rağmen artarak devam etmesidir. Kendini uluslararası hukukun üstünde gören İsrail, onlarca yıldır işgal, gasp, yıkım ve katliam politikalarından vazgeçmiyor. Filistin halkının nasıl bir adaletsizlikle karşı karşıya olduğunu anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok. 1948’den bu yana İsrail-Filistin haritalarına bakmak bile sorunun ciddiyetini göstermeye yetiyor.

Biliyorsunuz tedavinin yarısı gerçek tanıyı koymaktır. Burada da sorunun kaynağını doğru tespit edemezsek çözüm bulamayız. İsrail bölgede kalıcı barış istiyorsa yayılmacı hayaller peşinde koşmayı bırakıp 1967 sonu temelinde bağımsız bir Filistin devletinin varlığını kabul etmelidir. Gazze’deki insani trajedinin ve bölgeye yayılma riski taşıyan çatışmaların sona erdirilmesi öncelikle şunlara bağlıdır: Hepsi İsrail’in Filistin halkının en temel haklarını tanıması üzerine. 1967 sonlarında başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız, egemen ve coğrafi açıdan bütünleşmiş bir Filistin devleti kurulana kadar atılan her adım eksik kalacak ve sorun çözülmeyecektir. Dolayısıyla bölgemizde barışın, huzurun ve ekonomik kalkınmanın yolu Filistin devletinin kurulmasından geçmektedir. Bu bağlamda barışın tesisi ve sürdürülmesi konusunda diğer bölge ülkeleriyle birlikte garantörlük dahil sorumluluk üstlenmeye hazır olduğumuzu ifade ettik.

“GÜNEY AFRİKA KARDEŞLERİMİZE TEŞEKKÜR EDİYORUM”

Ayrıca 28 binden fazla masum çocuk ve kadının hayatına mal olan, 70 bine yakın sivilin yaralanmasına, 1,5 milyondan fazla insanın zorunlu göçüne ve Gazze’yi adeta bir çöl haline getiren trajediye karşı da her türlü çabayı gösterdik, gösteriyoruz ve göstereceğiz. moloz yığını. Şu ana kadar Gazze’ye ulaştırılmak üzere bölgeye 34 bin ton insani yardım gönderdik. Türkiye’de toplam 380 hasta ve 344 refakatçiyi ağırlayıp tedavilerini sağlıyoruz. Gazzeli kardeşlerimize karşı işlenen savaş ve insanlığa karşı suçların izlenmesi için uluslararası hukuk alanında atılan adımları destekliyoruz. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde hak ve adaletin ertelenmesi yönünde girişimde bulunan Afrikalı kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm ülkelere teşekkür ediyorum.

UNRWA

Aynı şekilde Ekim ve Aralık aylarında Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda alınan kararlara destek veren ülkelere de şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum. Filistinli kardeşlerimizi asla yalnız, çaresiz ve yalnız bırakmayacağız. Son dönemde Birleşmiş Milletler Filistin Mülteciler Ajansı’na yönelik artan prestijli suikastlardan üzüntü duyduğumuzu belirtmek isterim. Bu kritik dönemde ajansa katkılarımızı artırmak bizim için değerli. Ürdün, Suriye, Lübnan ve işgal altındaki Filistin topraklarında yaşayan 6 milyon mültecinin can damarı olan teşkilata tüm vicdanlı ülkeleri davet ediyorum.

Bakın bunları sadece nüfusu Müslüman olan bir ülkenin Cumhurbaşkanı olarak söylemiyorum. Aynı zamanda kendimi, 5 asır önce Engizisyon zulmüne maruz kalan Yahudilere kapılarını açan, İbrahim Halilullah’ın düsturuyla 4 yıl boyunca Kudüs-ü Şerif’e hizmet eden bir milletin evladı olarak ifade ediyorum. yüzyıllar. Mevcut İsrail yönetiminin sorumsuz, pervasız ve acımasız politikalarının tüm dünyada Yahudi karşıtlığını körüklediğini görüyor, bundan rahatsız oluyor ve gerçekten insanlık adına kaygılanıyoruz. “Daha fazla kan dökülmeden, daha fazla çocuk ve kadın ölmeden, daha fazla gözyaşı dökülmeden, bölgemiz çok daha büyük tehditlerle karşı karşıya kalmadan, Gazze’deki katliamı bir an önce durdurmamız gerektiğini burada bir kez daha vurgulamak istiyorum.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu